Herkesin ağzında bir dijitalleşmedir, dahası ‘dijital dönüşüm’dür, gidiyor. 2000’lerin başındaki ‘arabada klima ve ABS var mı?’ sözü gibi klişeleşti artık. Şimdi bu soruyu araba alırken yöneltsek ne kadar da tuhaf karşılanacağını bir düşünün
Pire, boyunun 350 katı kadar sıçrayabilir. Boyunuzun 350 katı kadar zıplayabildiğinizi hayal edin… Boyunuz, yaklaşık 1.80 m ise 2.675 kere zıplayarak Edirne’den Kars’a kadar yolculuk yapabilirdiniz. Bir gün boyumuzun 350 katı zıplamayı sağlayan bir cihaz
Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Külliyesi’nin yapımı için Eski Saray’ın bahçelerinin bulunduğu yeri beğenir. Sinan’la birlikte arazinin külliye için uygun olup olmadığını birlikte görmeye giderler. Mimar Sinan araziyi dikkatle
Henry Ford’un gezegene kitlesel üretimi öğrettiği günlere götüreceğim sizi. Ford fabrikalarının en önemli özelliği “hız” idi. Model T’nin montaj süresini 2 günden 93 dakikaya düşürdüler.
İnsanlık tarihinde hiç olmadığı kadar bilgi yoğun bir yüzyılda yaşıyoruz. Ancak beynimiz yeni olan her şeye dijitalleşen dünyanın kendisine sunduğu kanallardan ulaşabildiğini bildiği için öğrenmek ve hatırlamak zorunda olmadığına karar veriyor.
Çimentoya dayalı, içi kof, “düşkünler ve muhtaçlar” sınıfından başka bir şey vaat edemeyen büyüme modelinin iflas ettiği yerdeyiz. Ekonomi sindiremediği betonu böğüre böğüre kusuyor. Ama ne gam, milletçe seferber
Üç maymun simgesini herkes bilir. Bu maymunlardan birincisi gözlerini, ikincisi kulaklarını, üçüncüsü de ağzını kapatmıştır. “Görmedim, duymadım, söylemedim” sözlerinin somutlaşmış halidir. Üç maymunu oynamak deyişi buradan gelir. Görmesine, duymasına, bi
Şansal Büyüka ile tanıdık kendisini. “Maraton” isimli programda yorumculuk yapıyordu. “Şimdi al Uğur onu geri, yok ileri, biraz geri, iki kare ileri” diyerek 90 dakikalık maçın 180 dakikalık analizini yapıyordu. Ayak topunun beşiği dediğimiz İngiltere’den